Albert Einstein’in matematiği kötü müydü?
‘’Okuldayken Einstein’ın bile matematiği kötüymüş’’. Matematik ile arası iyi olmayan pek çok kişinin avuntularından biridir bu cümle. ‘’Einstein bile kötüymüş matematikte, benim ki nasıl iyi olsun.’’ Peki gerçekten öyle miymiş? İşte okul çağındaki gençler arasında sık söylenen bu efsanenin çıkış öyküsü…
Okuldayken Albert Einstein’in Matematiği Kötü müydü?
Matematik ile arası hoş olmayan birçok kişi için bir avuntudur bu aslında. Einstein’ın bile matematiği kötüymüş, benim ki nasıl iyi olsun. Peki gerçek bu mudur acaba?
Yanıt gayet basittir. Hayır, kötü değildi. Bu bir şehir efsanesidir. Einstein küçük yaşlardan itibaren dahi seviyesinde IQ puanına sahipti ve özellikle de matematik ve fizik derslerinde sıra dışı bir öğrenciydi.
Lisedeyken matematik ve fizikten alınabilecek en yüksek notları almaktaydı. Mezun olduğunda bu derslerden notu 12 üzerinden 12’ydi. Alman eğitim sisteminde bu notlar mükemmel seviye anlamına geliyordu.
Ayrıca, ergenlik çağındayken üniversite seviyesinde matematik biliyordu. Einstein’in biyografisini yazanların çoğu, onun 14 yaşından önce, herhangi bir üniversitede matematik ya da fizik bölümünü bitirebilecek seviyede bilgisi olduğunu yazmışlardır.
Einstein’ın okuldayken matematiğinin kötü olduğuna dair şehir efsanesi şu üç olaydan kaynaklanmaktadır:
1- İlk girişinde üniversiteye kabul edilmemesi, sınava ikinci kez girmek zorunda kalması. İşin gerçeği, Einstein matematiğe ilişkin bilgisizliğinden değil, Fransızca’sının yeterli olmayışından dolayı sınava ikinci kez girmek zorunda kalmıştır. Einstein’in başvurduğu üniversiteye girebilmek için Fransızca bilmek zorunluydu ve Einstein sadece Fransızca sınavındaki başarısızlığı nedeniyle ilk girişte üniversiteye kabul edilmemişti.
2- Matematik Bölümü’nü bırakıp Fizik Bölümü’ne geçmesi. Şehir efsanesine göre Einstein, matematikte iyi olmadığı için Fizik Bölümü’ne geçmiştir. Ama, işin aslı bunun tam tersidir. Einstein Matematik Bölümü’nü bilgisizliğinden değil, tam tersine, kendini beğenmişliğinden bırakmıştır. Matematikte zaten her şeyi bildiğine, bu yüzden de bu bölümde okumanın kendisine bir şey katamayacağına inanıyordu. Zamanını boşa harcamamak ve yeni şeyler öğrenmek için de Fizik Bölümü’ne geçmişti.
3- İş bulamaması: Einstein, üniversiteden mezun olduktan sonra gerçekten de iki yıl istediği gibi bir iş bulamamıştır. Bu iki yılın sonunda ise İsviçre Patent Ofisi’nde memur olarak çalışmaya başlamıştır. Gerçekten de Einstein, 1900’de mezun olduktan sonra iki yıl umutsuzca üniversitelerde iş aramış ancak, bilinmeyen sebeplerden, iş bulmayı başaramamıştır. Hatta babasının gizlice zamanın önemli profesörlerinden birine mektup yazarak yalvarması bile bu konuda sonuç vermemiştir. 1902’de patent ofisinde iş buluncaya kadar iki umutsuz yıl geçiren Einstein’in bu durumunu matematik ya da diğer derslerindeki başarısızlığına bağlamak çok yanlış olur. Belki de bu başarısızlığında kişiliğinin etkisi olmuştur, çünkü, bildiğimiz kadarıyla Einstein oldukça isyankar, boyun eğmeyen ve gereksiz ya da aptalca bulduğu işleri yapmaktan kaçınan bir kişiliğe sahipti. Bütün bunlar, zamanın ruhuna uygun değildi. Einstein, belki de iş bulması için gereken yağcılığı yapabilecek bir kişiliğe sahip değildi.
Tarihte çok az bilim insanı bu kadar kısa bir sürede bu kadar devrimci çalışmalar yapabilmiştir. Kaldı ki akademik kariyeri olmadığı halde Annalen der Physik gibi bir dergide makale yayımlatmak, her yiğidin harcı olamazdı. Şunu da eklemeliyiz ki Einstein’in patent ofisindeki konumu sağlamdı ve amirleri tarafından çok başarılı bir eleman olarak görülmekteydi. Memuriyeti sırasında devrim niteliğinde dört makale yayımlatmış ve doktorasını tamamlamış olan Einstein, nihayet bir üniversitede iş bulup patent ofisindeki görevinden ayrıldığında, amirleri tarafından kendisi hakkında övgü dolu bir rapor yazılmıştır.
Yazar: Sinan İpek
Yorumlar